Osmanlı döneminde donanmanın gemilerini demirlediği ve geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı sarayın yeri, 17. yüzyıldan itibaren doldurularak “Dolmabahçe” adıyla padişahların has bahçesi haline geldi.
Has bahçe, 19. yüzyıla kadar içinde yaptırılan ahşap köşk ve kasırlardan dolayı “Beşiktaş Sahil Sarayı” adıyla anılırken, Sultan Abdülmecid döneminde kullanışsız hale gelen yapılar 1843’ten itibaren yıktırılarak Dolmabahçe Sarayı’nın yapımına başlandı.
Sarayın inşa sürecinde saltanat yapıları kalfalarından Karabet Balyan, Ohannes Serveryan, Nikoğos Balyan ve James William Smith görev aldı.
Yapımının tamamlandığı 1856’dan itibaren sarayda sırasıyla Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz, Sultan V. Murad, Sultan II. Abdülhamid, Sultan V. Mehmed Reşad ve Sultan VI. Mehmed Vahideddin ve son Halife Abdülmecid yaşadı.
Cumhuriyet’in ilanından sonra, aralıklarla Dolmabahçe Sarayı’nda kalan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, çalışmalarını buradan yürüttü ve son nefesini de burada verdi.
Atatürk’ten sonra İsmet İnönü döneminde ise 1949’a kadar Cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanılan saray, 1984’te Osmanlı döneminde kullanıldığı özgün haliyle müze-saray olarak ziyarete açıldı.
Türkiye’nin en büyük monoblok sarayı
Fonksiyonel olarak üç bölüme ayrılan sarayın ana yapısı, devletin yönetim işlerinin yürütüldüğü Mabeyn-i Hümayun (Selamlık), padişah ve ailesinin özel yaşamına ait Harem-i Hümayun (Harem), bu iki bölüm arasında padişahın önemli devlet törenleri için ayrılan Muayede Salonu’ndan (Tören Salonu) oluşuyor.
Dolmabahçe Sarayı 285 odası, 44 salonu, 68 tuvaleti, 6 hamamı ve 6 balkonuyla 14 bin 595 metrekarelik bir alan üzerine monoblok bina olarak yapılan Türkiye’deki en büyük saray özelliğini taşıyor.
Osmanlı saray geleneğine ve orta sofa ile köşe odalı Türk evi özelliklerine bağlı kalan sarayın yapımında Barok, Rokoko, Neo-klasik gibi Batı kökenli mimari yaklaşımlar kullanıldı.
Dış cephesinde beden duvarları taştan, iç duvarları tuğladan ve döşemeleri ahşaptan yapılan sarayda Sarıyer taşı, Foça taşı, Karamürsel od taşı gibi malzemelerin yanı sıra Marsilya ve Trieste’den getirilen taşlar kullanıldı. Mermer olarak ise Marmara mermeri tercih edildi.
Geneli ahşap malzeme, çatıları ise kurşunla kaplanan sarayın ihtişamlı kısımlarının başında gelen kristal merdivenlerinin çatı örtüsü, cam tonozdan imal edildi.
Sarayın protokol girişi olan Medhal Salon’dan üst kata çıkan merdivenler, sarayın prestij bölümlerinden biri. Kristal Merdivenler olarak anılan bu geçiş bölümünün bir diğer adı Saltanat Merdivenleri. Barok stilde dönüş açılarıyla kıvrılarak yükselen merdivende tırabzan ayakları kristalden oluşuyor.
Tam ortasında görkemli bir kristal avizeyle de tavandaki cam tonoz örtüden gün ışığını alan merdivenler, kristalin ışıltısını ve gün ışığını yansıtıyor.
4,5 ton ağırlığındaki avize iki ayda takıldı
Bayram törenlerinin gerçekleştirildiği Muayede Salonu, kimi zaman yabancı devletlerden gelen resmi konuklar için ziyafetlerin verildiği bir mekan olarak kullanıldı. Burası Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mustafa Kemal Atatürk’ün reform çalışmalarına da tanıklık etti.
Görenleri boyutlarıyla büyüleyen kristal avize ise sarayın en geniş ve yüksek salonunun hacmini daha da açığa vurmasıyla dikkati çekiyor. 1852’de Sultan Abdülmecid tarafından İngiltere’ye sipariş edilen avize, 1,5 yıl sonra İstanbul’a ulaştı.
664 mumluklu, 4,5 ton ağırlığındaki avize, Londra’da Frederick Rixon tarafından tasarlandı, Hancock Rixon&Dunt firmasınca üretildi. Avize İngiltere’den İstanbul’a 67 sandık içinde yedek parçalarıyla geldi. İngiltere’den gelen iki usta, avizeyi iki ayda takabildi.
Geçen seneki rakamlara göre, yıllık yaklaşık 1 milyon 800 bin ziyaretçiye ev sahipliği yapan Dolmabahçe Sarayı, Topkapı Sarayı ile birlikte İstanbul’da turistlerce en çok ziyaret edilen müzelerin başında geliyor.